Av. Kubilay REŞBER

Deneyim, İlgi ve Çözüm Odaklı Yaklaşım

Geri Gönderme Yasağı

1.1        Geri Gönderme Yasağı

1.1.1       1951 Sözleşmesine Göre Geri Gönderilme Yasağı

Geri göndermeme (non-refoulement) terimi, Fransız dilinde sınırı geçmede başarısız olan düşmanın püskürtülmesi veya geri itilmesi anlamına gelen “refouler” kelimesinden türetilmiştir. Geri gönderme, yasal olarak ikamet eden bir yabancının bir devleti terke daveti veya zorla sınır dışı edilmesi gibi resmi süreçlerden ayrı bir anlama sahiptir. Göçün kontrolü bağlamında geri gönderme, yasa dışı yollardan ülkeye girdiği anlaşılan kişilerin sınır dışı edilmesi ve yasa dışı giriş yapmaya çalışanların sınırda reddedilmesi uygulamasıdır.[1]

On dokuzuncu yüzyıl itibariyle ortaya çıkan özgürlükçü akımlar kendi ülkesinin zorba yöneticilerinden kaçan kişilerin korunmaya değer olduğu, hayatlarından veya özgürlüklerinden olacakları ülkelere gönderilmemeleri gerektiği şeklinde bir fikir uyandırmıştı. Geçmişte despotlarca hain olarak suçlanan kişilerin karşılıklı iadesine dair egemenler arası anlaşmalar yapılmış ya da ahlaki bir yükümlülük olarak zulümden kaçanlar onları isteyen devlete iade edilmemiştir.[2] İnsanlık tarihi boyunca sığınma eylemi sıklıkla yaşanmasına rağmen gerçek anlamda hukuki alt yapısının oluşması insan hakları hukukunun ortaya çıkmasıyla mümkün olmuştur. Aynı şekilde sığınmacının zulüm görebileceği yere geri gönderilmemesi de İkinci Dünya Savaşı sonrası uluslararası insan hakları hukuku bağlamında hukuki zemin bulabilmiş bir ilkedir.[3]

Esasen geri gönderme yasağı ilk kez 1933 tarihli “Mültecilerin Uluslararası Statüsü Sözleşmesi’nde tanımlanmaktaydı. Bu tanımlama 1951 Sözleşmesinin yapmış olduğu tanımdan pek farklı olmasa da ilkenin etkin bir şekilde uygulama bulamadığını görmekteyiz. Zira o dönem devletlerin ulusal egemenlik kaygısı mültecilerin korunması bağlamında sınırlamalara sıcak bakmalarını engelliyordu.[4]

Mültecilerin en acil ihtiyacı, zulüm görme riskinden korunacakları bir bölgeye güvenli bir şekilde giriş yapmalarıdır. Mülteci hukuku bakımından en temel endişe daima bu konu olmuştur. Zira dünyanın yaşanabilir toprakları üzerinde egemen olan ve vatandaş olmayanların topraklarına girişini engelleyen devletlerle bu endişenin bir şekilde uzlaştırılması gerekmektedir. Aksi bir durum mültecinin kendi ülkesinde zulüm görmesi veya kendisini kabul edebilecek devlet arayışından kurtulamadığı bir belirsizlikle sonuçlanacaktır.[5]

1951 Sözleşmesi’nin 33’üncü maddesi “Hiçbir Taraf Devlet, bir mülteciyi, ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasi fikirleri dolayısıyla hayatı ya da özgürlüğü tehdit altında olacak ülkelerin sınırlarına, her ne şekilde olursa olsun geri göndermeyecek veya iade (“refouler”) etmeyecektir.” şeklindeki ilk fıkrası ile mültecilerin bir sığınma devletine girme ve bu devlette kalma ihtiyacına sözleşmenin ruhuna uygun bir yanıt vermiştir. 1951 Sözleşmesi tarafından sığınmacı ve mültecilere tanınan en önemli hak “geri gönderilmeme” ilkesidir. Bu ilke uluslararası koruma sisteminin adeta köşe taşıdır.[6] Geri gönderilmeme ilkesi mültecilerin zulmedenlerin kollarına geri itilmelerini yasaklar. İlke her türlü geri göndermeyi ve sınırda kabul etmemeyi de içerisine alır. Ancak mültecinin gönderildiğinde zulüm görme riski yoksa devlet girişi reddedebilecektir.

1951 Cenevre Sözleşmesi, mültecilerin korunması bağlamında ele aldığı geri göndermeme ilkesini kişi ve sebep bakımından sınırlamıştır. Sözleşme, mülteci kavramını “ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti ya da siyasi görüşü” nedeniyle zulüm göreceğinden korkarak ülkesini terk eden kişi olarak tanımlamıştır. Bu tanım Sözleşmenin hazırlandığı dönemin koşulları bağlamında şekillenmiştir. Oysa geri göndermeme ilkesi mülteci tanımıyla sınırlı değildir. Sözleşmenin 1/A(2) maddesinde anılan koşulları sağlayan kişiler herhangi bir devletin resmi onayına ihtiyaç duymaksızın mültecidir. 1951 Sözleşmesi’nin koruyucu rejiminin, halen mülteci olarak tanınmamış kişileri de kapsadığı hususu Sözleşme’nin 31. maddesinin şartlarından da anlaşılmaktadır. Zira yasa dışı olarak ülkeye giren kişiler mülteci statüsünün şartlarını taşıyıp taşımadığı anlaşılmadan cezadan muaf tutularak bu geniş koruma eğiliminden faydalanmaktadırlar.[7] Sözleşmenin 31’inci maddesindeki bu yorumun 33’üncü madde bakımından da benimsenmesi gerekir. Çünkü bir mültecinin zulümden kaçtığı ülkeye geri gönderilmemesi ilkesi vardığı ülkede yasa dışı giriş nedeniyle cezalandırılmamasından daha evladır.[8] Aynı şekilde BMMMYK Yürütme Komitesi 6 no.lu kararında resmi olarak mülteci olarak tanınıp tanınmadıklarına bakılmaksızın, menşe ülkelerine iade edilmeleri halinde zulme maruz kalabilecek kişilerin hem devletin topraklarından hem de sınırından geri gönderilmemesini vurgulamaktadır.[9]

Sözleşmedeki “hayatı ya da özgürlüğü tehdit altında olma” unsuru 1/A(2) maddesindeki “mülteci” tanımında yer alan “haklı nedenlere dayalı zulüm korkusu”ndan daha kapsamlıdır. 33’üncü madde zulümden kaynaklı olsun ya da olmasın kişinin yaşamını veya özgürlüğünü tehdit eden genel şiddet halini kapsamına almıştır. Sözleşmenin koruma bağlamındaki amacı ve insani yönü göz önüne alınarak bu konu geniş şekilde yorumlanmalıdır.[10]

Geri göndermeme dünyanın farklı bölgelerinde meydana gelen kitlesel akın durumunda da uygulanması gereken bir yükümlülüktür. İlke, 1951 Sözleşmesi ve 1967 tarihli Mültecilerin Statüsüne İlişkin Ek Protokol bağlamında mülteci olanlarla beraber dış saldırı, işgal, yabancı egemenliği veya menşe ülkesinde kamu düzenini ciddi şekilde bozan olaylar nedeniyle ülkesini terk eden kişileri de koruma altına alır. Kitlesel akın durumunda sınırda reddedilme dâhil geri göndermeme ilkesi titizlikle uygulanmalıdır.[11] Antlaşmanın insani amacı ve ilkenin temel niteliği gereği kitlesel akın durumunda da devletler geri gönderme yasağına uymak zorundadır.

Mülteciler veya mülteci olmamakla birlikte koruma talepleri hakkında halen karar verilmemiş kişiler olarak sığınmacıların “hayatı ya da özgürlüğünün tehdit altında olacağı ülkelerin sınırlarına” gönderilmemeleri devletler açısından bir yükümlülüktür. Sözleşme geri göndermenin yasak olduğu yeri mültecinin veya sığınmacının menşe ülkesi ile sınırlandırmamıştır. Önemli olan sığınma talebinde bulunmasının kökeninde zulüm korkusu olmasıdır. Bu anlamda kişinin hayat ve özgürlüğünün risk altında olduğu kişinin menşe ülkesi olsun ya da olmasın yasağın kapsamındadır. Sözleşmenin Türkçe çevirisinde “ülkeler”[12] olarak çeviri yapılmış olsa da orijinal metinde “ülkeler” veya “devletler” yerine “bölgeler(territories)”[13] kelimesi kullanılmıştır. O halde bireyin geri gönderildiği yerin yasal statüsü önemli değildir. Dolayısıyla bir mültecinin veya sığınmacının risk altında olacağı üçüncü bir devlete gönderilmesi de yasak kapsamındadır. [14] Öte yandan deniz araçlarıyla devlete girmeye çalışan sığınmacıların karaya çıkmalarının reddedilmesi veya bir kıyı devletince güvenli limanda karaya çıkmaya izin verilmemesi suretiyle zulme gönderilmeleri geri gönderme yasağının ihlali niteliğindedir.[15] Kişinin hayatı ve özgürlüğünü tehdit eden bir bölgeye gönderilmesi eylemi, devletin kamu yetkisini kullanan tüm kişi ve kuruluşlarınca veya devlet adına hareket eden kişilerce gerçekleştirilebilir. Geri gönderme ülke içinde, sınır kapılarında, uluslararası alanda, devlet karasularında veya transit bölgelerde söz konusu olabilir.[16]

1951 Sözleşmesinin 33’maddesinin 2’nci fıkrası ise ilk fıkrada yer alan genel ilkeye bir istisna teşkil eder. Bir hakka kısıtlama getiren her madde gibi bu da sınırlı bir şekilde yorumlanmalıdır.  33’üncü maddenin 2’nci fıkrası şu şekildedir; “2. Bununla beraber, bulunduğu ülkenin güvenliği için tehlikeli sayılması yolunda ciddi sebepler bulunan veya özellikle ciddi bir adi suçtan dolayı kesinleşmiş bir hükümle mahkûm olduğu için söz konusu ülkenin halkı açısından bir tehlike oluşturmaya devam eden bir mülteci, işbu hükümden yararlanmayı talep edemez.” Ülkenin güvenliği için tehlikeli sayılma oldukça belirsiz bir tanımlamadır. Ulusal güvenliğe tehlike oluşturma, kişinin mülteci statüsünü ortadan kaldıracak dereceye yaklaşmalıdır. Örneğin ülkeye kabul edilen kişi zulme uğradığını iddia ettiği ülke adına casusluk yapıyorsa bu durum ulusal güvenlik kapsamında sayılabilir.  Ancak kaçtığı ülke adına değil de başka bir ülke için casusluk yapan kişi zulme uğrayacağı ülkeye teslim edilmek yerine fiillerinden ötürü ceza hukuku bağlamında kovuşturulmalıdır.[17] İşlenen suç bağlamında ülke halkı için tehlike arz etme, geri gönderilme ilkesine istisna teşkil edebilmesi için ilk olarak ciddi bir suçtan kesin mahkûmiyet hükmü verilmiş olmalıdır. İkinci olarak ise bu suçtan kaynaklı olarak mültecinin toplum için tehlike oluşturması gerekir. Cinayet, tecavüz, silahlı soygun ve kundakçılık gibi ölümle sonuçlanan suçlar ciddi birer suç olarak kabul edilebilir. Ancak yine de geri gönderileceği bölgede işkenceye tabi tutulacağı aşikâr olan birini göndermenin insani olmayacağı açıktır. Burada geri gönderilmenin mülteci açısından ortaya çıkardığı tehlike ile ülkede kalması halinde toplum için oluşturacağı tehlike arasında bir değerlendirme yapılarak karar verilmelidir.[18]

1.1.2       Ulusal ve Bölgesel Düzenlemelerde Geri Gönderilme Yasağı

1951 Sözleşmesi mültecilerin haklarının korunmasına ilişkin bir sözleşmedir. Mültecilerin korunmasında en temel konu “geri gönderilmeme” ilkesidir. Ancak uluslararası insan hakları hukuku bu ilkeyi o derece geliştirmiştir ki mezkûr ilke mültecilerin korunması bağlamını aşmıştır. İnsan hakları hukuku, mülteci hukukunun dayandığı bütün ilkeleri dayanakları ile birlikte kendi içerisinde barındırır ve tamamlar. Uluslararası hukuk tarafından geri gönderme 1951 Sözleşmesi, mültecilere statü sağlanması ve belli hakların bahşedilmesi ile ilgili ve sınırlı bir sözleşmedir. Bu anlamda insan hakları hukuku sınırları çizilmiş mülteci tanımının içerisine girmeyen kişi ve grupları içerisine alır ve koruma sağlar.[19] Uluslararası ve bölgesel insan hakları sözleşme ve belgeleri 1951 Sözleşmesi bağlamında korumayı genişletmekte ve tamamlayıcı koruma sağlamaktadır. Geri gönderilmeme ilkesinin açıkça yer aldığı sözleşme ve bildirgelere aşağıdaki örnekleri verebiliriz.

Harp Zamanında Sivillerin Korunmasına İlişkin Cenevre Sözleşmesi[20](12 Ağustos 1949); “Himaye gören bir şahıs, siyasî veya dini akidelerinden dolayı zulme uğramaktan korkabileceği bir memlekete hiç bir veçhile naklolunamaz.”(m.45/4) Afrika Birliği Örgütü Mülteci Sorunlarının Özel Yönlerini Düzenleyen Sözleşme[21] “3. Hiç kimse bir üye tarafından Madde I, paragraf 1 ve 2’de ortaya konan nedenlerle yaşamının, bedensel bütünlüğünün ya da özgürlüğünün tehdit altında olduğu bir ülkeye geri dönmeye ya da orada kalmaya zorlayacak, sınırda reddedilme, geri gönderilme ya da ihraç gibi önlemlere maruz bırakılamaz.”1984 Artağana Mülteciler Bildirisi[22] “5. Zulüm riski olan yere geri göndermeme ilkesinin (sınırda geri çevirmenin yasaklanmasını da içerecek şekilde), mültecilerin uluslararası korumasının bir olarak önemini ve anlamını vurgulamak. Bu ilke mülteciler için çok önemlidir ve uluslararası hukukun şimdiki durumunda bir jus cogens kuralı olarak kabul edilmeli ve uygulanmalıdır.” 1969 Amerikan İnsan Hakları Sözleşmesi[23] “8. Bir yabancı hiçbir halde, ırk, vatandaşlık, din, sosyal statü ya da siyasal görüşlerinden ötürü yaşam hakkının ya da kişi özgürlüğünün tehlikeye düşecek bulunduğu bir ülkeye, o ülkenin söz konusu yabancı kişinin vatandaşı bulunduğu ülke olup olmadığına bakılmaksızın, sınır dışı edilemez/(ülkeden çıkarılamaz) yahut geri gönderilemez.” (m. 22) Güvenli, Sistemli ve Düzenli Göç İçin Küresel Mutabakat[24] (2018) “37. Ölüm, işkence diğer zalimane, insanlık dışı ve küçük düşürücü muamele veya ceza ya da telafi edilemez zarara ilişkin gerçek bir risk veya öngörülebilir bir risk olduğunda toplu sınır dışını veya göçmenlerin geri gönderilmesinin yasaklanmasını savunarak…”

Geri göndermeme ilkesinin aşkın niteliği “işkence ya da zalimane, insanlık dışı ya da küçültücü muamele ve cezalandırma yasağı” nın bir bütünleyicisi olarak uygulanmasını sağlamıştır. Bu bağlamda menşe ülkesinde kalması halinde yaşamı veya özgürlüğü tehdit altında olduğu için kaçan kişilerin geri gönderilmemesi esasına dayalı “geçici koruma”, “insani koruma”, “ikincil koruma” gibi kavramlar ortaya çıkmıştır. 1951 Sözleşmesi bağlamında mülteci olup olmadığına bakılmaksızın kişilerin geri gönderilmemesi ve koruma altına alınması tamamlayıcı koruma olarak adlandırılır.[25] Geçici koruma ise daha çok kitlesel sığınma durumunda kişilerin korunması bağlamında başvurulan acil önlemleri içerir. Geri gönderilmemenin insani bir anlayışla devletlerin sağladığı koruma biçiminde çıkarak devlete karşı ileri sürülebilecek bir hak olarak ele alınması insan hakları hukukunun bir başarısıdır.[26]

Geri gönderilmeme ilkesine dayalı tamamlayıcı koruma üç temel sözleşme üzerine bina edilmiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, BM Medeni ve Siyasi Hakları Sözleşmesi ve İşkenceye Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi geri göndermeme ilkesini açıkça düzenlemese de temel bazı haklar bağlamında ele almıştır.

MSHS’nin 6’ncı maddesi yaşam hakkı ile ilgilidir.

“1. Her insan doğuştan yaşama hakkına sahiptir. Bu hak hukuk tarafından korunur. Hiç kimse yaşama hakkından keyfi olarak yoksun bırakılamaz.2. Ölüm cezası kaldırmamış olan ülkelerde, suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan hukuka uygun olarak ve bu Sözleşme ile Soykırım Suçunun önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’nin hükümlerine aykırı olmayacak biçimde, sadece çok aşırı suçlar için ölüm cezası verilebilir. Bu ceza sadece yetkili mahkeme tarafından verilen nihai karardan sonra infaz edilebilir.”

 7’inci madde işkence yasağını ele alır; “Hiç kimse işkenceye veya zalimane, insanlık dışı veya onur kırıcı muamele veya cezaya maruz bırakılamaz. Ayrıca hiç kimse, serbest iradesi olmadan tıbbi veya bilimsel bir deneye tabi tutulamaz.” MSHS’nin 13’üncü maddesi ise “Bir Devletin ülkesinde hukuka uygun olarak bulunan bir yabancı ancak, hukuka uygun olarak verilmiş bir sınırdışı etme kararı gereğince ve ulusal güvenliğin zorlayıcı şartları hariç, sınırdışı etme kararına karşı itiraz etmesine ve bu itirazının önünde temsil edilebileceği yetkili bir makam veya yetkili makamın görevlendirdiği bir kişi ve kişiler tarafından denetlenmesi imkânı verilmesi halinde sınırdışı edilebilir.” şeklindedir. Sözleşmenin 13’üncü maddesi geri gönderilme konusunda uyulması gereken bir takım usuli güvenceleri ele almıştır.[27]

Geri gönderilmeme ilkesinin doğrudan işkence yasağı bağlamında korunduğu İşkence ve Diğer Zalimane Gayrı insani veya Küçültücü Muamele veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi[28] 3’üncü maddesinde

“1. Hiçbir Taraf Devlet bir şahsı, işkence ye tabi tutulacağı tehlikesinde olduğuna dair esaslı sebeplerin bulunduğu kanaatini uyandıran başka devlete geri göndermeyecek, sınırdışı etmeyecek veya iade etmeyecektir. 2. Bu gibi esaslı sebeplerin bulunup bulunmadığını tayin maksadıyla, yetkili merciler, söz konusu devlette mümkün olduğu kadar sistemli biçimde yaygın, açık seçik ve kütlevi insan hakları ihlalleri bulunup bulunmadığı dahil tüm ilgili hususları göz önünde tutacaktır.”

İşkenceyi Önleme BM Sözleşmesinde geri gönderme yasağına ilişkin üç koşul dikkat çekmektedir. İlk olarak bu sözleşmenin geri gönderilmesi halinde kişinin uğrayacağı zarar bağlamında tanımladığı “işkence” terimi suç isnadı kapsamında sınırlı bir çerçevede ele alınmıştır.[29] İkinci olarak işkenceyi yapacak olanlar bizzat devlet görevlileri veya devlet kontrolündeki kişi ve gruplardır. Üçüncü olarak kanunlarca belli suçlar için öngörülmüş yaptırımların doğasından kaynaklı acı ve ıstırap işkence kapsamında sayılmayacaktır.[30]

Geri göndermeme ilkesine ilişkin tamamlayıcı korumanın sağlanmasında AİHS ve AİHM içtihatlarının katkısı son derece önemlidir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde geri gönderme yasağına ilişkin bir düzenleme yoktur. AİHM, yaşama hakkı, işkence yasağı ve özel yaşama saygı hakkı gibi kişinin geri gönderilmesiyle zedelenebilecek hakları içtihatlar ve yorum yoluyla genişleterek geri gönderme yasağını da içerisine alacak şekilde kararlar vermiştir. Tekrara düşmeme adına geri göndermeme ilkesi bağlamındaki AİHM içtihatları ilerleyen bölümlerde incelenecektir.

1.1.3       Uluslararası Hukuk Bağlamında Sınır Dışı Etme

Bir devletin kendi vatandaşları o ülkeye girip çıkma konusunda hak sahibidir. Devletler kendi vatandaşlarını sınır dışı edemezken, kendi sınırları içerisinde bulunan yabancıların varlığına ilişkin hukuksal düzenlemeler yapar ve bunu uygularlar. Bu yetki devletin kendi toprakları üzerindeki münhasır egemenliğine dayanır. Fakat bu yetki sınırsız değildir ve uluslararası insan hakları hukuku, bu gücün ne zaman ve ne şekilde kullanılacağı hususunda bazı sınırlamalar ortaya koymuştur.  Sınır dışı edilme uygulamaları sığınmacı veya yabancıların temel haklarının ihlaline neden olabilecek bir tedbir olması nedeniyle insan hakları hukuku bağlamında bazı güvenceler sağlanmıştır.

1951 Sözleşmesi uluslararası hukukta yabancıların sınır dışı edilmesi yetkisine sınırlama getiren ilk uluslararası belgedir. Sözleşme 33’üncü maddesi ile ırkından, dininden, uyruğundan, belirli bir sosyal gruba üyeliğinden veya siyasi görüşünden dolayı yaşamı veya özgürlüğü tehdit altında olan kişilerin geri gönderilemeyeceği ilkesini kabul etmiştir. Geri göndermeme ilkesi, uluslararası mülteci hukukunun temel taşı haline gelmiştir. Bir mülteci için oldukça önemli bir koruma sağlayan geri gönderilme yasağına ek olarak 32’inci madde ulusal güvenlik veya kamu düzeni gerekçeleri dışında sınır dışı edilmeyi yasaklamıştır. 32’nci madde ayrıca sınır dışı edilmenin ancak kanunun usulüne uygun verilmiş bir karar uyarınca uygulanabileceğini ve mültecinin delil sunma, temyiz etme ve yetkili bir makam önünde temsil edilme haklarına sahip olduğunu öngörmüştür.[31] 1951 Sözleşmesinin sınır dışı etmeye yönelik 32’nci maddesi ile geri göndermeme yükümlülüğü ile birbirine zıt iki yükümlülük değildir. Sözleşme hazırlanırken “sınır dışı” ve “geri göndermeme” konuları ortak bir yükümlüğün iki ayrı yönü olarak düşünülmüştür.[32]  1951 Sözleşmesi 32’nci maddesine göre;

“1. Taraf Devletler, Ülkelerinde yasal olarak bulunan bir mülteciyi, ulusal güvenlik veya kamu düzeni ile ilgili sebepler dışında sınır dışı edemeyeceklerdir. 2. Böyle bir mültecinin sınır dışı edilmesi, ancak ilgili yasal sürece göre alınmış bir karara uygun olabilir. Zorunlu ulusal güvenlik nedenlerinin, aksine bir uygulamayı gerekli kıldığı haller dışında, mültecinin, durumunu açıklaması için delil sunmasına, temyiz etmesine, bu amaçla yetkili bir makamın ya da yetkili makamın özel olarak atayacağı bir kişinin veya kişilerin önünde temsil edilmesine izin verilecektir. 3. Taraf Devletler bu gibi bir mülteciye, diğer bir ülkeye yasal olarak kabulünü sağlayabilmesi için makul bir süre tanıyacaklardır. Taraf Devletler, bu süre içinde, gerekli gördükleri içişleriyle ilgili herhangi bir önlemi alma hakkını saklı tutarlar.”

Buna göre devletler ulusal güvenlik veya kamu düzeni gerekçeleri dışında bir mülteciyi kendi topraklarından yasal olarak sınır dışı etmeyeceklerdir. Ancak böyle bir yola başvurulması halinde kanunlara uygun bir karar verilecek ve sınır dışı edilecek kişiye bu karara itiraz etme ve kanıtlarını sunma fırsatı sunulacaktır. Bir mültecinin ulusal güvenlik veya kamu düzeni nedenlerine bağlı olarak sınır dışı edilmesi gerektiğine dair bir karar verilirse bu sınır dışı 33’üncü madde uyarınca süzgeçten geçirilmeden uygulanamaz. Zira bir mülteci hayatının veya özgürlüğünün tehdit altında olduğu herhangi bir yere gönderilemez.[33]

BMMYK Yürütme Komitesine göre 1951 Sözleşmesi’nin 32’inci maddesi uyarınca, bir mülteciye yönelik sınır dışı tedbiri ancak çok istisnai durumlarda ve mültecinin menşe ülkesi dışındaki bir ülkeye kabul edilme olasılığı da dâhil olmak üzere tüm koşullar dikkate alındıktan sonra uygulanabilir. Komite, sınır dışı etme tedbirinin uygulanmasının mümkün olmadığı durumlarda, devletlerin mülteci suçlulara vatandaş suçlularla aynı muamelede bulunmayı önermektedir.[34]

1951 Sözleşmesine göre bir mültecinin sınır dışı edilmesi, ancak ulusal güvenlik veya kamu düzeni gerekçelerine dayandığı gösterilirse yasaldır. Aynı zamanda geri gönderilmeme ilkesi sınır dışı edilecek yabancı açısından geçerliliğini sürdürmektedir. Ulusal güvenlik temelinde sınır dışı edilme, mültecinin eylemlerinin veya varlığının bulunulan devletin en temel çıkarlarına doğrudan veya dolaylı olarak ciddi zarar verme riski barındırması halinde söz konusu olabilir. Ancak bu konu kötüye kullanıma açıktır ve devletin objektif ve makul gerekçelerle hareket etmesini gerektirir.[35]

1951 Mülteci Sözleşmesi’nin 32’inci maddesi yalnızca mülteciler için geçerli olmakla birlikte, İşkenceye Karşı Sözleşme’nin 3. maddesi, taraf devletlerin bir kişiyi işkence görebileceği başka bir ülkeye sınır dışı etmelerini yasakladığı için sınır dışı edilmeye karşı korumanın kapsamını genişletmiştir. 1951 Sözleşmesi’nin 32’nci maddesinin aksine İşkenceye Karşı herhangi bir ulusal güvenlik veya kamu güvenliği istisnası içermemektedir.

BM Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi, kişilerin sınır dışı edilmelerini belli şartlar dâhilinde yasaklayan herhangi bir özel hüküm içermemektedir. İnsan Hakları Komitesi, sınır dışı edilmeye ilişkin 15 no.lu genel yorumunda yalnızca belirli durumlarda, örneğin ayrımcılık yapmama, insanlık dışı muamelenin yasaklanması ve aile hayatına saygı gibi konular bağlamında yabancının sözleşmeye göre korunacağını ifade etmişti.[36] Daha sonra 20 no.lu genel yorumla iade, sınır dışı etme veya geri gönderme yoluyla başka bir ülkeye gönderilen kişilerin gönderildikleri ülkede işkence veya kötü muameleye uğraması riskini sözleşme kapsamında değerlendirmiştir.[37]

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Ek 7 no.lu protokolde sınır dışı edilmeyi belli şartlar dâhilinde başvurulacak bir yol olarak öngörmüştür.

“1. Bir devletin ülkesinde kurallara uygun olarak ikamet eden bir yabancı, yasaya uygun şekilde verilmiş bir kararın uygulanması dışında sınır dışı edilemez ve bu durumda bir kimse, a) sınır dışı edilmesine karşı gerekçeler öne sürebilme, b) durumunu yeniden inceletme, c) yukarıdaki amaçlarla, yetkili bir merci önünde veya bu merci tarafından tayin edilecek biri ya da birileri önünde kendini temsil ettirme hakkını haiz olacaktır. 2. Sınır dışı edilmenin kamu düzeni yararı ya da ulusal güvenlik nedenleri açısından gerektiği hallerde, bir yabancı yukarıdaki 1. maddenin a, b ve c bentlerinde öngörülen haklarını kullanmadan sınır dışı edilebilir.”

AİHS’e Ek 4 no.lu Protokolün 3’üncü maddesi vatandaşların sınır dışı edilmelerine ve ülkeye girişlerinin engellenmesine ilişkin bir yasak getirmişken 4’üncü maddesi ise yasağı yabancıların toplu şekilde sınır dışı edilmesini yasaklamıştır.[38] Mahkeme sınır dışı edilmeyi işkence veya kötü muamele yasağı ve özel hayata saygı kapsamında dolaylı olarak ele almaktadır. Buna göre mahkeme iadesi istenen bir kişinin ölüm cezasına mahkûm edilmiş olması nedeniyle ilk kez Soering/Birleşik Krallık davasında 3’üncü madde bağlamında ihlal kararı vermiştir.[39] AİHS’nin 3’üncü maddesinin herhangi bir istisna gözetmemesi ışığında AİHM sınır dışı edilme kararı ile gönderileceği ülkede işkence veya kötü muameleye kalma riski ile karşı karşıya olan kişiler hakkında Türkiye aleyhine birçok ihlal kararı vermiştir.[40] Hakkında sınır dışı edilme kararı verilerek idari gözetime tabi tutulan yabancılar bakımından ayrıca bir değerlendirme yapılması gerekmektedir.

1.1.4       YUKK’a göre Geri Gönderme Yasağı ve GGM’lerdeki Sorunlar

Geri gönderme ilkesinin kapsamı 1951 Sözleşmesinin tanımını yaptığı mülteci statüsünden ibaret sayılmaz.  Çünkü sözleşme hem sebep hem kişi yönünden tanımı oldukça sınırlamıştır. İnsan hakları hukuku kurallarının ihlali sayılabilecek geri gönderilmelerin önüne geçebilmek adına mülteci statüsü onaylanmamış halen sığınmacı olan kişilerin de geri gönderilme yasağının koruması altında olduğu sözleşmenin geniş yorumundan anlaşılmaktadır. Ancak menşe ülkesini ırk, din, uyruk, sosyal gruba mensubiyet veya siyasi görüşle bağlantılı zulüm korkusu ile terk etmemekle beraber ülke içerisindeki silahlı çatışmalar, ayrım göstermeyen şiddet olayları, işkence veya kötü muameleye uğrama riski nedeniyle ülkesini terk edenlere belli bir düzeyde koruma sağlanmaktadır.[41] YUKK, Türkiye’nin imza atmış olduğu insan hakları anlaşmalarına uygun olarak mülteci, şartlı mülteci, ikincil koruma ve geçici koruma gibi statüler belirlemiştir. Bu statülerin tamamı geri gönderilmeme ilkesi çerçevesinde geliştirilmiştir. [42]

Türk hukukunda geri gönderilme yasağına ilişkin düzenleme YUKK’un 4’üncü maddesinde yer almaktadır; “Bu Kanun kapsamındaki hiç kimse, işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya muameleye tabi tutulacağı veya ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi fikirleri dolayısıyla hayatının veya hürriyetinin tehdit altında bulunacağı bir yere gönderilemez.” 4’üncü maddenin ırk, din, uyruk, belli toplumsal gruba aidiyet veya siyasi görüşler nedeniyle hayat ve özgürlüğü tehdit altında olan kişilerin geri gönderilmemesine ilişkin kısmı 1951 Sözleşmesinin terminolojine uygun bir tanımdır. Bu anlamda YUKK’a göre mülteci ve şartlı mültecilere ilişkin geri gönderilme yasağı kanuni dayanağını buradan almaktadır. “İşkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya muameleye tabi tutulacağı” şeklindeki kısım ise uluslararası insan hakları sözleşmelerine yer alan işkence yasağı bağlamında dolaylı korumaya bir atıftır.[43]

İkinci olarak; YUKK’un 63’üncü maddesinde uluslararası hukukta “tamamlayıcı koruma” olarak adlandırılan “ikincil koruma” statüsü düzenlenmiştir.  Buna göre;

“Mülteci veya şartlı mülteci olarak nitelendirilemeyen, ancak menşe ülkesine veya ikamet ülkesine geri gönderildiği takdirde; a) Ölüm cezasına mahkûm olacak veya ölüm cezası infaz edilecek, b) İşkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya muameleye maruz kalacak, c) Uluslararası veya ülke genelindeki silahlı çatışma durumlarında, ayrım gözetmeyen şiddet hareketleri nedeniyle şahsına yönelik ciddi tehditle karşılaşacak, olması nedeniyle menşe ülkesinin veya ikamet ülkesinin korumasından yararlanamayan veya söz konusu tehdit nedeniyle yararlanmak istemeyen yabancı ya da vatansız kişiye, statü belirleme işlemleri sonrasında ikincil koruma statüsü verilir.”

İkincil koruma statüsü, geri gönderilmeme ilkesi temelinde insan hakları sözleşmelerince geliştirilmiş bir koruma türüdür. Bu koruma “yaşam hakkı” ve “işkence yasağı” gibi iki temel hakkın ihlal edilmemesine dayanır.[44]

Üçüncü olarak; YUKK’un 91’inci maddesine göre ülkesinden zorla ayrılan, acil ve geçici koruma bulmak amacıyla kitlesel olarak veya kitlesel akın döneminde bireysel olarak sınırlarımıza gelen yabancılar geçici koruma altına alınacaktır. Çoğunlukla iç savaş ve etnik çatışma gibi durumlarda uygulama alanı bulan geçici koruma ülkesini terk eden grubun her bir üyesinin bireysel denetime tabi tutulmadan koruma altına alınmasını gerektirir. Grubun bir üyesi için aksi ortaya çıkıncaya kadar bu koruma uygulanır.[45] Geçici koruma, sığınanın menşe ülkesindeki iç açıcı olmayan duruma bağlı olarak geri gönderilmemeyi de içeren bir dizi asgari yükümlülüğün sağlanmasını gerektirir.[46]

Son olarak; 54’üncü madde bağlamında “sınır dışı edilemeyecek” yabancılar geri gönderme yasağı ile koruma altına alınmışlardır. YUKK’un 55’inci maddesinin b, c, ç, ve d bentleri sağlık sorunları, tedavi süreçleri, yaş, hamilelik, insan ticareti mağdurları, fiziksel, psikolojik ve cinsel şiddet mağdurlarının insani olarak sınır dışı edilmemesine ilişkindir. Ancak a bendi “Sınır dışı edileceği ülkede ölüm cezasına, işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya muameleye maruz kalacağı konusunda ciddi emare bulunanlara” ilişkin olup MSHS ve AİHS’ye göre genişletilmiş geri gönderme yasağı kapsamındadır.

YUKK kapsamında geri gönderme merkezleri, idari gözetim altına alınan kişilerin tutulduğu mekânlar olarak iki farklı yabancı grubunu içerisinde barındırır. İlki uluslararası koruma bulmak maksadıyla ülkeye giriş yapan veya yapmaya çalışan yabancılar yani sığınmacılardır. Bunlar ileride mülteci, şartlı mülteci, ikincil koruma veya geçici koruma statüsü kazanabilecek yabancılardır. Bu grup koruma talebinin haklılığının açıklığa kavuşturulması maksadıyla veya kamu düzeni veya kamu güvenliği açısından ciddi tehlike oluşturması hâlinde istisnai olarak gözetime tabi tutulur. İkinci grup ise ulusal mevzuat uyarınca ülkede bulunmaması ve sınır dışı edilmesi gereken yabancılardan oluşur. Bu ikinci grup yabancılar genel olarak ekonomik kaygılarla ülkelerini terk etmiş, Türkiye’de yaşamak isteyen veya başka bir ülkeye geçmek için Türkiye’ye gelen kişilerdir. Bu gruptakilerden 57/2 maddesinde sayılan nitelikleri taşıyanlar sınır dışı sürecinin selameti bakımından idari gözetime tabi tutulur. Bu iki grup yabancı bakımından geri gönderme yasağı, uluslararası insan hakları hukuku kapsamında uygulama alanı bulur.

GGM’lerde geri gönderme yasağının ihlali uluslararası koruma başvurusu reddedilen yabancılar bakımından iki türlü ortaya çıkabilmektedir. Bunlardan ilki; “güvenilir üçüncü ülke” uygulamasıdır.

Türkiye’nin uluslararası koruma değerlendirme sürecinde başvuru sahibinin “ilk iltica ülkesi” ve “güvenli üçüncü ülke” olarak kabul edilebilecek bir ülkeden geldiğinin tespiti sonucunda YUKK’un 73 ve 74’üncü maddelerine göre koruma başvurusu reddedilir. YUKK’un 74’üncü maddesi ve Uygulama Yönetmeliğinin 77’nci maddesi “güvenli üçüncü ülke” olarak kabul edilmenin şartlarını şu şekilde sıralamıştır; “a) Başvuru sahibinin üçüncü ülkede haklı sebeplere dayanan zulüm korkusunun veya ciddi zarar görme riskinin bulunmaması. b) Başvuru sahibinin bu ülkeden, etkili ve yeterli korumadan faydalanamayacağı başka bir ülkeye gönderilme riskinin olmaması. c) Üçüncü ülkenin Sözleşmeye taraf olması veya aynı zamanda ülke uygulamalarının Sözleşme hükümleriyle uyumlu olması. ç) Üçüncü ülkenin sağladığı etkili ve yeterli nitelikteki korumanın şahısla ilgili kalıcı çözüm bulunana kadar devam edecek olması.” (Uyg. Yön. m. 76) Ayrıca başvuru yapan kişi ile kişi ile söz konusu ülke arasında makul bir bağlantının varlığı gerekir. Bu makul bağlantı aşağıdaki şartlara göre belirlenir; “a) Başvuru sahibinin güvenli üçüncü ülkede yerleşik aile üyelerinin bulunması. b) Başvuru sahibinin daha önce çalışma, öğrenim, yerleşme gibi amaçlarla güvenli üçüncü ülkede uzun süreli bulunmuş olması. c) Başvuru sahibinin güvenli üçüncü ülkenin dilini temel düzeyde biliyor olması gibi bu ülke ile sağlam kültürel bağlarının bulunması. ç) Başvuru sahibinin güvenli üçüncü ülkeye, sadece transit amaçlı değil, kalmak amacıyla giriş yapmış olması.” (Uyg. Yön. m. 77/2)

Geri gönderme yasağı yabancının sadece menşe ülkesine gönderilmemesi değil gönderildiği ülkede de “haklı sebeplere dayanan zulüm korkusunun veya ciddi zarar görme riskinin bulunmaması” ve bu ülkede “etkili ve yeterli korumadan faydalanabilmesi” gerekir.  Aksi bir durum kişinin dolaylı yoldan zulüm riski bulunan menşe ülkesine gönderilmesi ile aynı sonucu doğurur. Bu konuda AYM kararlarına da yansımış bir vaka şu şekildedir; Özbekistan uyruklu yabancı Türkiye’ye gelerek koruma talebinde bulunmuş ve ancak üçüncü ülkeye sınır dışı kararı alınmıştır. Bu işleme karşı açılan idari davada da ret kararı verilmiştir. AYM tarafından verilen kararda sınır dışı işleminde güvenli üçüncü ülkeye gönderilmeye ilişkin herhangi bir belirleme yapılmadığı ve başvurucunun kötü muameleye maruz kalma ihtimali olan bir yere gönderilme riskinin bulunduğu gerekçesiyle ihlal kararı verilmiştir.[47] Kamuoyuna yansıyan bir başka vakada 30 yaşındaki Zinnetgül TURSUN, İzmir GGM’ye alındıktan sonra güvenli üçüncü ülke olarak Tacikistan’a gönderilmiş ve buradan da Çin Halk Cumhuriyeti’ne gönderilmiştir.[48]

Geri göndermeme ilkesinin ihlaline neden olan bir diğer uygulama ise GGM’lerde zorla “gönüllü geri dönüş” formu imzalatılmasıdır. Gönüllü Geri Dönüş, Uygulama Yönetmeliğinin 63’üncü maddesine göre uygulanmaktadır. İzmir Barosu ev sahipliğinde yapılan Avukatların Gözünden Geri Gönderme Merkezleri ve İdari Gözetim Alanları Çalıştayı sonuç bildirisine göre;

“Yabancılar, geri gönderme merkezlerinden evvel kayıt merkezlerinde gönüllü geri dönüşlere zorlanmaktadır. Aksi takdirde, geri gönderme merkezi kastedilerek “sizi cezaevine göndereceğiz, uzun süre kalacaksınız” şeklinde kişilere baskı yapılmaktadır. Bu esnada, yabancılara yasal hakları hiçbir şekilde anlatılmamakta, maktu şekilde sınır dışı etme kararları alınmaktadır. Bu kararlar, kimi zaman yabancılara tebliğ dahi edilmemekte, kimi zaman tebliğ evrakının içeriği anlatılmadan ve yasal hakları konusunda bilgilendirmeden zorla imzaları alınmaktadır. İmzalatıldıktan sonra yabancılara bu evraklardan bir suret verilmemektedir. Ancak aileleri bir avukata ulaşır veya bir sivil toplum kuruluşu ihbarda bulunursa evraklardan haberdar olunmaktadır. Ne var ki, kişilere bir suret verilmediğinden imzalarının teyit edilmesi mümkün olmamaktadır. Gönüllü geri dönüşler için baskı altında imzalar alınırken boş senet imzalatarak kişiler borçlandırılmaktadır.”[49]

Gönüllü geri dönüş formunun irade dışı imzalatılması ile ilgili olarak yakın zamanda AİHM tarafından verilen Akkad/Türkiye kararına göre başvurucuya “gönüllü olarak Suriye Arap Cumhuriyeti’ne dönme kararımı onaylıyorum” içeriğini taşıyan bir form imzalatılmış ve ardından sınır dışı edilmiştir. Başvurucu idare mahkemesi ve sonrasında Anayasa Mahkemesine yaptığı itirazlarında bu formun baskıyla imzalatıldığını dile getirmişse de sonuç alamamıştır. AİHM aşağıdaki gerekçeyle 3’üncü maddenin ihlal edildiğine karar vermiştir.[50]

[1] Guy S, Jane, ve Dunlop, The Refugee in International Law, 466.

[2] Guy S, Jane, ve Dunlop, 467.

[3] Öztürk, Mülteci Hukuki Statüsünün Belirlenmesi, 116.

[4] Öztürk, 117.

[5] Hathaway, The rights of refugees under international law, 279.

[6] Betts, Loescher, ve Milner, BMMYK: Mülteci Koruma Siyaseti ve Pratiği, 36.

[7] Elihu Lauterpacht ve Daniel Bethlehem, “The Scope and Content of the Principle of Non-refoulement: Opinion”, Cambridge University Press Cambridge, MA, 2003, 116.

[8] Lauterpacht ve Bethlehem, 117.

[9]UNHCR Executive Committee, Non-Refoulement No. 6 (XXVIII) – 1977 (c), https://www.unhcr.org/excom/exconc/3ae68c43ac/non-refoulement.html (Erişim:13.11.2022)

[10] Lauterpacht ve Bethlehem, “The Scope and Content of the Principle of Non-refoulement: Opinion”, 124.

[11] UNHCR Executive Committee, Non-Refoulement No. 622 (XXXII) – 1981, I, II. https://www.unhcr.org/excom/exconc/3ae68c6e10/protection-asylum-seekers-situations-large-scale-influx.html (Erişim:15.11.2022)

[12] https://www5.tbmm.gov.tr/tutanaklar/TUTANAK/KM__/d00/c002/km__00002024ss0053.pdf

[13] Convention and Protocol Relating to the Status of Refugees, https://www.unhcr.org/3b66c2aa10 (Erişim:12.11.2022)

[14] Lauterpacht ve Bethlehem, “The Scope and Content of the Principle of Non-refoulement: Opinion”, 122.

[15] Guy S, Jane, ve Dunlop, The Refugee in International Law, 486.

[16] Çiçekli, Yabancılar ve Mülteci Hukuku, 273.

[17] Paul Weis, “The Travaux Préparatoires Analysed with a Commentary”, c. 1, The Refugee Convention 1951, 1995, 246.

[18] Weis, 247.

[19] Topal, Mülteci Hukuku ve Silahlı Çatışma Kaynaklı Sığınmacılar, 167.

[20] https://www.resmigazete.gov.tr/arsiv/8322.pdf (Erişim:17.11.2022)

[21] OAU Convention Governing the Specific Aspects of Refugee Problems in Africa, adopted by the Assembly of Heads of State and Government at its Sixth Ordinary Session, Addis-Ababa, 10 September 1969 https://www.unhcr.org/about-us/background/45dc1a682/oau-convention-governing-specific-aspects-refugee-problems-africa-adopted.html (Erişim:17.11.2022)

[22] Cartagena Declaration on Refugees, adopted by the Colloquium on the International Protection of Refugees in Central America, Mexico and Panama, Cartagena de Indias, Colombia, 22 November 1984, https://www.unhcr.org/about-us/background/45dc19084/cartagena-declaration-refugees-adopted-colloquium-international-protection.html (Erişim:19.03.2023)

[23] Organization of American States (OAS), American Convention on Human Rights, “Pact of San Jose”, Costa Rica, 22 November 1969,  https://www.refworld.org/docid/3ae6b36510.html (Erişim:19.03.2023)

[24]https://www.goc.gov.tr/kurumlar/goc.gov.tr/files/k%C3%BCresel%20g%C3%B6%C3%A7%20mutabakat%C4%B1.pdf (Erişim:19.03.2023)

[25] Çiçekli, Yabancılar ve Mülteci Hukuku, 286.

[26] Çiçekli, 287.

[27] Çiçekli, 294.

[28] “Sözleşme, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 10 Aralık 1984 tarih ve 39/46 sayılı kararıyla kabul edilmiş ve 26 Haziran 1987 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Türkiye Sözleşme’yi 25 Ocak 1988 tarihinde imzalamıştır. Sözleşme’nin onaylanmasının uygun bulunduğuna dair 21 Nisan 1988 tarih ve 3441 sayılı Kanun, 29 Nisan 2988 tarih ve 19799 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Sözleşme’nin onayına ilişkin 16 Haziran 1988 tarih ve 88/13023 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ve resmi Türkçe çeviri, 10 Ağustos 1988 tarih ve 19895 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Onay belgeleri 2 Ağustos 1988 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği’ne tevdi edilmiş ve Sözleşme, Türkiye bakımından 1 Eylül 1988 tarihinde yürürlüğe girmiştir.” https://insanhaklarimerkezi.bilgi.edu.tr/tr/content/129-iskenceye-ve-diger-zalimane-gayriinsani-veya-kucultucu-muamele-veya-cezaya-kars-birlesmis-milletler-sozlesmesi/ (Erişim:19.03.2023)

[29] Sözleşme işkence terimini, “bir şahsa veya bir üçüncü şahsa, bu şahsın veya üçüncü şahsın işlediği veya işlediğinden şüphe edilen bir fiil sebebiyle, cezalandırmak amacıyla bilgi veya itiraf elde etmek için veya ayrım gözeten herhangi bir sebep dolayısıyla bir kamu görevlisinin veya bu sıfatla hareket eden bir başka şahsın teşviki veya rızası veya muvafakatıyla uygulanan fiziki veya manevi ağır acı veya ızdırap veren bir fiil” olarak tanımlamıştır. (m.1)

[30] Çiçekli, Yabancılar ve Mülteci Hukuku, 290.

[31] OHCHR Discussion Paper: Expulsion of aliens in international human rights law, s.2, https://www.unhcr.org/protection/migration/4bf6813a9/ohchr-discussion-paper-expulsion-aliens-international-human-rights-law.html?query=expulsion (Erişim:20.03.2023)

[32] Hathaway, The rights of refugees under international law, 664.

[33] Hathaway, 691.

[34]UNHCR Executive Committee Expulsion No. 7 (XXVIII) – 1977, https://www.unhcr.org/excom/exconc/3ae68c4320/expulsion.html (Erişim:19.03.2023)

[35] Hathaway, The rights of refugees under international law, 695.

[36] UN Human Rights Committee (HRC), CCPR General Comment No. 15: The Position of Aliens Under the Covenant, 11 April 1986, (5) : https://www.refworld.org/docid/45139acfc.html (Erişim:19.03.2023)

[37] UN Human Rights Committee (HRC), CCPR General Comment No. 20: Article 7 (Prohibition of Torture, or Other Cruel, Inhuman or Degrading Treatment or Punishment), 10 March 1992, par.9, https://www.refworld.org/docid/453883fb0.html (Erişim:25.03.2023)

[38] AİHS’e Ek 4 No.lu Protokol, “MADDE 3: 1. Hiç kimse, tek başına ya da toplu olarak, uyruğu bulunduğu devletin ülkesinden sınır dışı edilemez. 2. Hiç kimse, uyruğunda bulunduğu devletin ülkesine girme hakkından yoksun bırakılamaz. MADDE 4: Yabancıların topluca sınır dışı edilmeleri yasağı Yabancıların toplu olarak sınır dışı edilmesi yasaktır.”

[39] Soering – Birleşik Krallık , 1/1989/161/217 , Avrupa Konseyi: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 7 Temmuz 1989, (erişim: https://www.refworld.org/cases,ECHR,3ae6b6fec.html

[40] Jabari / Türkiye , Başvuru No. No. 40035/98, Avrupa Konseyi: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 11 Temmuz 2000, şu adresten erişilebilir: https://www.refworld.org/cases,ECHR,3ae6b6dac.html [erişim tarihi 24 Kasım 2022], Abdolkhani ve Karimnia v. Türkiye , Başvuru No. No. 30471/08, Avrupa Konseyi: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 22 Eylül 2009, erişim: https://www.refworld.org/cases,ECHR,4ab8a1a42.html (Erişim:27.03.2023)

[41] Topal, Mülteci Hukuku ve Silahlı Çatışma Kaynaklı Sığınmacılar, 266.

[42] Topal, 264.

[43] Aslı Bayata Canyaş, “Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu Kapsamındaki Geri Gönderme Yasağının Uygulanma Koşullarının AİHM Kararları Çerçevesinde İrdelenmesi”, Hacettepe Hukuk Fakültesi Dergisi 5, sy 1 (2015): 75-76.

[44] Çelikel ve Günseli, Yabancılar Hukuku, 25.

[45] Özkan, Göç İltica ve Sığınma Hukuku, 384.

[46] Özkan, 385.

[47]T.B., B. No: 2020/2000, 31/1/2023, § 24. “24. Başvuru konusunu oluşturanolayda da başvurucunun gönderilebileceği güvenli üçüncü ülkenin belirlendiğine ilişkin bir bilgi ve belgenin dava dosyasına sunulmadığı gözlemlenmiştir. Başvurucu, dava konusu karara istinaden herhangi bir ülkeye sınır dışı edilebileceği ve bu durumda kötü muameleye maruz kalma ihtimali olan, yaşamının veya maddi ve/veya manevi varlığının tehdit altında bulunacağı ülkelere gönderilme riski ile karşı karşıya kalabilecektir. Ortaya çıkan bu riskin İdare Mahkemesince somut olgulara dayanılarak karşılanmadığı anlaşılmıştır.”Benzer bir karar Hooman Hosseınpour [GK], B. No: 2021/47168, 29/9/2022, §69, https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2021/47168 (Erişim:06.05.2023)

[48]https://www.karar.com/zinnetgulun-ablasi-karara-konustu-kardesimi-geri-getirin-1283222 (Erişim:06.05.2023)

[49] Avukatların Gözünden Geri Gönderme Merkezleri Ve İdari Gözetim Alanları Çalıştayı, https://www.izmirbarosu.org.tr/Upload/files/geri_gonderme_rapor.pdf (Erişim:06.05.2023)

[50] Akkad/Türkiye, no.1557/19, 21 Haziran 2022.

Son Makaleler

Yayınımız Var!

Geri Gönderme Merkezlerinde İnsan Hakları Hukukuna İlişkin Temel Sorunlar

Çalışma, devletlerin göçü kontrol, sınırlandırma, caydırma, göçmenliğin niteliğinin tespiti, belgelerin tasdiki, sınır dışı gibi resmi veya gayri resmi saiklerle idari gözetim altına alınması sürecini insan hakları bağlamında ele almaktadır..